15 Şubat 2011 Salı

Normal davranmak için 364 gün beklemek

Bir sene içinde bir çok özel gün var fakat bunlardan birisi erkekler ve kadınlar için daha fazla önem arz ediyor, 14 şubat sevgililer günü. Bir çoğu bu günün nasıl ortaya çıktığını ne anlama geldiğini ve nasıl bugünkü halini aldığını bilmeden sadece kutlar. Yaşadığımız ülkede üstlenilmesi gereken bazı roller vardır, kadın ve erkek olmak gibi. Toplumsal cinsiyet rolleri üzerine sayfalarca yazılabilir belki ama sadece 14 şubatı ilgilendiren kısmandan bahsetmek gerekirse, herhangi bir şehrin işlek bir caddesinde bir köşede 14 şubat günü sabahtan akşama kadar oturduğunuzda görürsünüz ki buluşma anına kadar yani sabah saatlerinde çiçek demetleri, kırmızı güller ve hediye paketleri erkeklerin ellerindeyken öğleden sonra gecenin geç saatlerine kadarki zaman zarfında ise günün anlam ve önemini ifade eden hediyeler kadınların ellerinde görülür. Ama dikkat edin bu gün dışındaki hiç bir günde erkekler çiçek demetlerini bu kadar cömert taşımazlar ya da bu günde olduğu kadar sevgililerine sevgiyle sevecenlikle yaklaşmazlar. Bu ne tamamen onlara bağlı ne de onlardan bağımsız. Yetiştirilme tarzları, okudukları öğrendikleri vb birçok şey etkili bu konuda. Yılın diğer günlerinde sevgilerini ifade edemezler çünkü erkekliklerine leke sürülmesini istemezler. 14 şubatta herkes çiçekle gezdiği için de ellerinden bir an önce çıkartmak istedikleri çiçek demetleri çok sırıtmaz. Neden çiçek neden kırmızı gül belki de bilmez bir çoğu fakat her 14 şubatta bu asli görevlerini yerine getirir. Diğer bir yanda ise bu günü 'kapitalizmin oyunu' diye adlandırıp kendine göre savunma mekanizması geliştirmiş erkekler vardır. Onlar yılın her gününde sevgiyi ifade etmenin gerektiği söylerler ama bunu sadece söylerler hiç eyleme geçmezler. Madalyonun diğer tarafında ise kadınlar. Kadınlar da rollerine çok uygun bir şekilde çiçek verilmeyi beklerler 'bir kere de ben neden çiçek almıyorum?' sorusunu akıllarından bile geçirmeden, çünkü çiçekler kadınlar içindir. Onlar daha ufak tefek hediyeler seçerler ya da zaten herkesin bildiği üzere erkeklere alınacak hediyeler bellidir: çakmak kravat gömlek kazak.... Bunların dışındakiler gereksizdir. Sevgililer gününü her ne kadar kalıplaşmış, çerveve içerisine sıkıştırılmış olsa da önemsiyorum. Çünkü senede bir gün bile olsa erkekler normal olanı pratik etme şansı buluyor veya bunu denemek için kendisini zorluyor, belki bir kısmı bunu diğer günlerde de yapmaya devam ediyordur. Sevgimizi göstermenin ayıp şımarıklık olduğu, gereksiz görüldüğü bu ülkede senede 1 günün değil her günün sevgililer günü olacağını zamanları bekliyorum.
Emre

14 Ocak 2010 Perşembe

Bilmiyorum

Sorular soruyorum cevabını bilmediğim. Bir koşturmaca devam ediyor durmaksızın hem de ben kenara çekilip bakıyorum ama o akmaya devam ediyor yine de. Neden diyorum bazen bazen de boşver. Geldiği gibi yaşa diyorum bazen ama izin vermiyor bünyem sen bunu öğrenmedin diyor. Ne kadar yalnızız insanlar ne kadar yalnız farkediveriyorum bir anda. Birilerini arıyorum... Meşgul. Diyemiyorsun aslında ne kadar da ihtiyacım var sana, sohbetini özledim. Minicik ufak tefek hayaller mutlu ediyor insanı, kurabildiğin ölçüde. Kimi arıyorum neyi istiyorum nereye gidiyorum bilmiyorum. sadece yürüyorum devam ediyorum, durmak beklemek iyi değil onu biliyorum sadece. Durmamaktan ötürü yürüyorum ya hoş.... Şimdilik yürüyorum sadece devam....

1 Şubat 2009 Pazar

Akrep-Yelkovan

Ben susuyorum
Sen biliyorsun
Sen kaçıyorsun
Ben hala susuyorum,
Ama korkuyorsun belki konuşurum diye
Belki kelimeler dökülse ağzımdan
Bir an için acı verir
Sonrasını boşvermene izin verir
Ama gizli saklı kalan her kelime,
Her bilinmeyen gibi içinde saklar
Sabırsızca arzulanan etkisini algılarımızdaki.
Yelkovan acele eder hızla devam eder
Akrep sakindir inadına sakindir
Arkalı önlü günleri bitirirler
Bilmeden farklı hayatlarda
Farklı izleri geride bırakırlar
Bilmezler ki bazen çok hızlıdırlar
Hızlı oldukları kadar da değerli
Bazen çok yavaş
Yavaş olduğu kadar da kederli
Ben susuyorum
Sen biliyorsun
Sen kaçıyorsun
Ben Susmaya devam ediyorum

Emre
1 Şubat 2009 02:32

30 Ocak 2009 Cuma

Elimi sımsıkı tutacak birini arıyorum.

Elimi sımsıkı tutacak birini arıyorum.
Öyle biri ki Kalbinin sıcaklığı ellerine yansımış
Yüreğindeki Gülücükler yüzünde hayat bulmuş
Boy pos endam değil belki ama felsefe zeka biraz da neşe...
Bazen dostum bazen sevgilim bazen de annem misali
Doğru zaman diliminde diğer dilimlere taşmadan.
Hayatın maratonunda geride kalmadan bazen Soluk alabilen
Akıp giden hayatı zaman zaman durup izlemeyi ihmal etmeyen
Ben kelimesini somut kullanan, soyut karşılığı ile alakası olmayan
Bardağın dolu kısmına bakarken boş kısmını da dolduran birisi...

23 Ocak 2009 Cuma

Hayatı Tersten Yaşamak

Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel hatta mükemmel olurdu.Nasıl mı? Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık icersinde,herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.Tabuttan doğruluyorsunuz,yaşlı,olgun ve ağırbaşlı olarak.Herkes etrafınızda,büyük bir itibar,iltifatlar,çocuklar torunlar hepsi hazır.

Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaşlara kadar her şey garanti, huzuriçinde yaşıyorsunuz. Sağlıgınız gittikçe düzeliyor, kaslar guçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladiginiz gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yuksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak iie başlıyorsunuz.
Herkes karşınızda el-pençe divan...Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diger hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade...Aman ne güzel günler başlıyor...

Derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babaniz ortaya çıkmış,'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön,işi bırak,okumaya başla,harçlığın benden olsun...Keyfe bakar mısınız ?Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.Ekmek elden su gölden bir dönem başlıyor.Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.Derken Anne ve Babanız sizi oturup getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık...

Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak,oyuncaklarınla oyna' diyorlar..Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. Derken Anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.Bir gün karanlık,ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.Beslenmek için agzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor sıcacık yumuşacık! Gürültüsüz ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.Veee günün birinde müthiş keyifli bir gece ile hayatınız bitiyor...
Can YÜCEL

3 Ocak 2009 Cumartesi

İstasyon Gibi

İstasyon Gibi

Tren istasyonlarından farkımız olmadığını fark ettim son zamanlarda. İstasyonlardan geçen trenler misali insanlar girip çıkıyor hayatımıza. Bazen biz onların treni olurken bazen onlar bizim trenimiz oluveriyorlar bir anda. Haydarpaşa dile gelse kim bilir neler söyler daha da fazla tren gelsin gitsin ister belki de bilinmez, ama, insanlar gibi gidenlerin ardından hüzünle değil sevinçle baktığı kesin tekrar gelirler diye. Bazıları vardır ki bir kere uğramaları yeter yıllara bedel, hissettirir hep yanında olduğunu bazıları vardır hep yanındadır bazen sen yüz çevirsen bile. Bazıları da vardır ki keşke durmadan geçseydi, keşke tanışmasaydık hiç dediğin, seni senden alıp arkasına bakmadan başka istasyonlara giden…. Zaman zaman hatrına gelir hüzünlenirsin, bir süre sonra bırakırsın akışına zaten düşünmez olursun, yersiz üzüntülerinin yerini alır nefret ve devam edersin yeni trenler beklemeye yeni istasyonlarda mola vermeye…

......

31 Aralık 2008 Çarşamba

Ankara Hikayesi

Ankara Hikayesi
Karla başlar Ankara hikayesi
Hem vardır hem yoktur hayat Ankara’da
Aslında adamına göre değişir,
Birçoğu, nefret ederken, bilmez
Ankara’yı neden sevdiğini.
İstanbullu veya Artvinli bilmez
Neden bu kadar sevilir Ankara
Neden nefretle başlayan Ankara yolculuğunun
Sonu gelmez,
Camekanın dışından içeriyi göremezsin de ondan.
Kendini bulmaktır Ankara’yı sevmek,
Karanfilde gezerken Sakarya’da teslim etmektir
Ruh arayan bedenini iki bardak biraya,
Maviliğinin beyaz göz yaşlarını izlerken,
Olmayan dünyaya uçmaktır Ankara.
Emre